Sunday, December 13, 2009

beklemek

Geçen gün mutfakta domates dilimlerinin üzerinde duran ufak bir sineğin aradan geçen saatlerden sonra daha kaç saat orada durabileceğini düşündüm.
Bir domates diliminin üzerinde geçen saçma bir yaşam diye kahkahalar atmaya kendimi hazırlarken aklımda trafikte geçen saatlerimin flaş görüntüleri patladı.
Aslında domatesin üzerindeki bu sinekten pekte bir farkım yoktu, saatler, saatler, saatler, saatler ve saatler boyunca trafikte kalmak...
Ne saçma, ya da belki de o kadar saçma değil, ya da saçma evet, ama saçma olmayabilir de... Her ne olursa olsun sadece mantıklı olmaması bile yeterli ve bu yüzden çoğu insan "buralardan gitmek" konu başlıklı hikâyelerini anlatıp duruyorlar,
buralardan gitmek,
buralardan gitmek,
buralardan gitmek...
mıy mıy mıy mıy mıy...
Bu hikayelerinde trafikte geçen saatlerden ya da domates diliminin üzerinde saatlerce duran minik sinekten pek bir farkları yok.

Genelde insanlar beklerler, beklerler ve beklerler.
O kadar çok beklerler ki bu bekleme olmaktan çıkar,
park ederler ya da duraklarlar - dururlar.
Bir zamanlar renkli ve yapışkan toplar vardı, duvara atıldıklarında yapışıp kalanlardan, genelde insanlar bunları tavana atmayı daha çok seviyorlardı, insanoğlu ve yer çekimi kuramı arasında ki inanılmaz rekabet, herneyse, bu yapışkan toplar gibi çoğu insanda şu an ya tavanda ya da bir duvarda yapışıp kalmış bir şekilde bekliyor.
O duvara kimler tarafından atıldıklarından çoğunun haberi yok ya da başka bir çoğunun haberi var ama ne fark eder ki?

Beklemek böyle birşey, sizi birilerinin duvara atıp gittiğinin farkında olmadan oraya yapışıp kalmanız da böyle birşey.
O duvarda kuruyup kalmayın, yere doğru süzülün, beklemeyin, bekleme yapanlara izin vermeyin, ben yine trafikte olacağım, aynı trafikte siz de olacaksınız, ama aynı anda bekliyor olmayacağız, imla hatalarına verdiğiniz önem kadar biraz da kendinize önem verin, beklemeyin yapın.

Wednesday, November 25, 2009

bad romance

insanın istediği her bok hakkında konuşması sadece televizyona çıkan fularlı gömlek üstü süeterli tiplere ait olmamalı,
ki zaten değil
ve olmadığı için bundan inatla faydalanmak adına,
atıp tutmak,
sallamak,
inatlaşmak,
yersiz sözcükler sarfetmek,
yerli malı kullanmamak,
kullanıldığında övmesini bilmek,
yermesinden yağsız tavada omlet yapmak,
saldırmak ama saldırgan olmamak,
ona buna yetişmek,
bir tek otobüsü kaçırmak,
vesait kullanmak,
sigara kullanmak,
toplumu ve alkolü tüketmek,
sinirleri harap etmek,
ruhu nefes egzersizleri ile beslemek,
bir yandan yanlış beslenmek,
ot ve bok arasındaki şeyi aşk zannedenlere imrenmek,
seçici davranmak,
ortada göt gibi kalmak,
dilbilgisi kurallarına uyanları ünlem şeklindeki beyzbol sopasıyla şamarlamak,
diziler hakkında amma da kötü olmuş ama bu kadarı da gözlerimi kanatıyor demek,
sağır olsaydım da duymasaydım sesini hiç beğenmedim şarkının kalitesini piç diyebilmek ama britney spears'ı yeri geldiğinde göğe kadar savunmak,
sadece uyuzluğuna tüm bunları yazmak ve bekleme yapmadan devam etmek.

uzun yazıları okumayan,
kısa yazıları şiir zannedenler,
kıllı olupta hayattan kıllanmayanlar hiçbir şeyin fark etmediği milyonlarcasının benden bizden senden farklı olmadığını herkesin eşit olduğunu düşünüpte senden benden sizden çok olduğunu şarkılardan öğrenenler, oysa ki hepimiz hâlâ farklıyız içimizden biri aramızdan sıyrıldığında biz bunu anlamaktayız, sıyrılmış olan nedir ?
bir külot?
bir gömleğin kolu?
bir fikir?
bir mahlukat?

bekleme yapma

ve farkediyorum ki bekleme yapan bir yığın insan var, bekleme (es) yap diyen neredeyse kimse yok, aradaki o birkaç saliselik boşluğa konulan virgül; artık bekleme ve yap anlamını taşısa da yine de birşey farketmemiş olacak ve bekleme yapanlar, beklemeden yapanlar, yapamayanlar, yapmayanlar, ıvırlar ve zıvırlar her daim var olacaklardır, ki bu beni hiç enterese etmiyor, sadece bekleme yapmadan kaldığım yerden devam, yani en baştan...